25 Mayıs 2010 Salı

HİÇ TACİZ EDİLDİNİZ Mİ?

Hemen konuya girmek istiyorum. Geçen gün belediye otobüsündeyim. Oldukça kalabalık, balıkistifi pozisyonunda ayakta seyir halindeyiz. Okul çıkışı gibi bir saat aynı zamanda galiba çünkü otobüste liselilerde var. 
Birden en fazla lise1'e gittiğini tahmin ettiğim 15 yaşlarında bir kız yüksek sesle "napıyorsun ya, çeksene kardeşim elini" diye bağırdı. Adamdan fısıltıya yakın bir sesle başka koycak yer yok,napiyim tutunamıyorum gibi bir cevap geldi. Kızın siniri haliyle cabuk geçmedi allah allah ya, manyağa bak falan şeklinde adamdan uzaklaşmaya çabaladı. Asıl olay bence bundan sonra başladı. Kızın 3-4 kişi ilerisindeki aynı okula gittiklerini tahmin ettiğim erkek lise öğrencileri dahil kimseden destek çıkmak için bir ses yok, adama noluyor kardeşim diyen yok.

 O da ne! Birden iki üç koltuk arkada oturan 60 larına yaklaşmış iki kadın "Ellenmiyeceksen binmeyeceksin otobüse, bi de bağırıyor, allah alllah, terbiyesiz " gibisinden laflarla kıza söylenmeye başlamaz mı! Kız büyük ihtimalle duymazdan gelerek konuyu kapattı. Bense hala niye o teyzelere ağzının  payını veremedim diye kendime kızıyorum. 

Olay bu hanımlar. Şimdi otobüste biri size dayasa, ya da ellemeye çalışsa napıyosun kardeşim çek elini demiyecek miyiz? Eminim hepimizin başına en az bir kez gelmiştir, otobüste ya da dolmuşta taciz edilmek. Anlayan varsa lütfen anlatsın. Bu nasıl bir ruh hastalığıdır? Biri sizi taciz ederse ve siz bunu belli ederseniz siz ayıplı oluyorsunuz. Yetmedi biri size tecavüz ederse yine siz namussuzsunuz. Bu nasıl bir mantıkdır. Hangi imana, hangi kültüre sığar bu davranış! Ne biçim bir milletiz biz. Son dönemde meydana gelen ve gördüğünüz gibi 1-2 haftada unutulan Siirt olaylarını hatırlatırım. Aynı mantığın ürünü. Hemen konuyu kapatalım, niye çünkü yapan yapar konuşmak ayıptır. Yani yapanı haklı görmekten başka bir açıklama bulamıyorum ben. Demek ki içinde sen bu adamları gerçekten suçlamıyorsun, sessiz kalabiliyorsan. Hep olayın sonunda bir "ama" kalıyor içinde. Batıda da oluyor zaten abartmıyalım konuşmalarını hayretle takip ettim. Arkadaşım Batıda oluyorsa bu olayı mazur gösterir mi? Sen demiyor musun adamlar gevur, namussuz diye, benim dinim, benim örfüm adetim onlardan üstün diye. Yapma sende adamların yaptığını, koy farkını ortaya... Yok zeka eksikliği bu başka birşey değil. Cahillik... Tabi okuyarak geçmiyen cinsinden...

Kızı taciz eden adam ruh hastası, sapık, bunu anladık. Peki kızı açıktan suçlayan teyzeler ne? Ya o teyzelere ve adama haddini bildirmeyen ve susan diğerleri (Ben de dahil)... Siz ?

9 Mayıs 2010 Pazar

İŞTE KAZANAN!

İşte Kazanan yorum;

Merhaba,
İlk defa anne olarak karşılayacağım bu anneler gününü. Haftaya bir bebeğim olacak ve anneler gününde beklentim ne ütü,mikser gibi bir ev aleti, ne bir tatil, ne de bir tek taş. Tek beklentim yavrumun o içime çekeceğim emsalsiz kokusu. Gerçekten insan kendisi için dilediği herşeyden vazgeçiyor. En mükemmel müziği yani bebeğimin kalp atışlarını da duyduktan sonra dünyanın her yeri cennet. Küçük mucizeme hayat vereceğim o günü bekliyorum, anneler gününün anlamını tam olarak anlayabilmek için. Sevgiler...


ŞÜKRAN 21 Nisan 2010 14:45 

Yorum gönderen ve oylamaya katılan herkese çok teşekkür ederim. Benim için gerçekten çok heyecanlı ve keyifli bir süreçti, umarım sizin için de öyle olmuştur.

Bugün hepinizin hayal ettiğiniz hediyeleri ve öpücükleri alacağınızı biliyorum, hadi hep birlikte bugünün tadını çıkaralım. ANNELER GÜNÜNÜZ KUTLU OLSUN! 

Sevgili Şükran, öncelikle tebrik ederim. Hediyeni sana iletebilmek için mail adresime gerekli bilgileri göndermeni bekliyorum.   


1 Mayıs 2010 Cumartesi

OYLAMA BAŞLIYOR!!!

Herkese Merhaba!

Öncelikle yorumlarınız için çok teşekkür ederim. 
Şimdi Oylama zamanı!

8 Mayıs'a kadar lütfen (kendinizinki dışında ) en beğendiğiniz yorumu gönderen izleyicinin adını, yorum gönderme tarih ve saatini kadinduygulari@gmail.com adresine gönderin. 

"Hile yapsak olmaz mı? Benim eşim dostum da bana oy gönderemez mi?" diyorsanız, gönderir!  Blogumda izleyici olmak şartıyla her isteyen kazanmasını istediği yoruma oy gönderebilir.

Hadi bakalım kızlar! Anneler Gününde hediyeyi kazananın açıklanacağı yazımda görüşmek üzere :)
  

17 Nisan 2010 Cumartesi

ANNELER GÜNÜNE ÖZEL




Anneler günü yaklaşıyor. Her anneler gününde aklıma annelere ütü, mutfak robotu, çelik tencere gibi hediyelerin alınmasının ne kadar saçma olduğu gelir. Her defasında buna tekrar tekrar sinir olur, üzülürüm. 






Bu meselenin özünün aslında, anne rolünü üstlenmiş bir kadının artık toplum tarafından sevgili, eş vs. gibi vasıflarının aslında bireyliğinin görmezden gelinmesiyle ilgili olduğunu biliyorum. Bireysel olarak onu neyin mutlu edeceği değil, anne rolüne uygun bir hediye olması düşünülüyor.  

Bu anneler gününde bir blogum olduğuna göre, bende küçük bir yarışma yapıp kadınlığından, bireyliğinden, zevklerinden vazgeçmemiş bir anneye güzel bir hediye verebilirim diye düşündüm. Yukarıda bir kısmının resmini görmüş olduğunuz çok hoş, siyah bir jartiyer takım... 

Ben de 4.5 yıldır dünyanın en güzel varlığının annesi rolündeyim. Bunun ne kadar muhteşem bir duygu olduğunu biliyorum. Fakat tabiki bu rolle birlikte düzenli bir ev hayatına geçiş zorunluluğunun beni nasıl yorduğunu, iş hayatına ara vermek zorunda kalışımın özgüvenimde açtığı yaraları, eskiden canım ne zaman isterse seviştiğim sevgilimle ben sürekli yorgunluktan uyuyakaldığım için ayrı geçirdiğimiz geceleri de biliyor ve kabul ediyorum. 

Anne olmanın en temel gerekliliği bence çocuğunu karşılık beklemeden sonsuz bir sevgiyle sevmektir. Her istediğinde gelip size sığınabilmeli, her istediğinde uzaklara gidebilme özgürlüğüne sahip olduğunu bilmeli, başka birini çook sevebilmeli (erkek çocuk anneleri için), ve her ne olursa olsun daima onu seven ve her ihtiyaç duyduğunda onun yanında olan bir annesi olduğunu bilmeli.

Bence bunları yapabiliyorsanız, sabaha kadar içip dağıttığınız bir gece onu büyükannesinin evinde bıraktığınız için vicdan azabı çekmenize gerek yok. Ya da iş güç derken eşinizle bir-iki haftadır güzel uzun bir birliktelik yaşayamıyorsanız bir hafta sonunu kendinize ayırdığınız için üzülmemelisiniz. Bireysel olarak yapmaktan hoşlandığınız, sizi siz yapan şeylere vakit ayıramıyorsanız, ya da bunlardan eve daha çok vakit ayırabilmek için vazgeçtiyseniz işte o zaman üzülmelisiniz. Çünkü pişmanlık, öfke gibi duyguları ister istemez çevrenize yöneltir ve herşeyi mahvedersiniz. Çocukluğumuz hayatımı sizin için harcadım ben diyen anne figürleriyle doludur çoğumuzun. 

İşte bu yüzden diyorum ki; her kimseniz anne olduğunuz için kendinizden vageçmeyin! O'nu sadece çok sevin ve aynı anda hem kendinizi hemde bir başkasını çok sevebileceğinizi unutmayın! 

Anneliğe ve kadınlığa dair söylemek istediklerini bu yazıma yorum olarak gönderenlerin içinden bir kişi şık bir siyah jartiyer takım kazanacak... Yorumlarınızı bekliyorum...  


16 Nisan 2010 Cuma

ÜÇ SİLAHŞÖRLER



Dün gece gerçekten muhteşem bir gösteri izledik...  

Kelimelerle ifade edilmesi gerçekten çok zor, sanatın insanı nerelere götürebileceğini bir kez daha deneyimledim. Estetik ve uyumun mükemmel bir müzik eşliğinde sunulduğu harika bir temsildi. Dansçılar rollerini bireysel olarak gerçekten yaşıyorlardı ve bununla birlikte tüm ekip inanılmaz derecede uyumluydu. 

Özellikle D'ARTAGNAN ( Dartanyan)  rolündeki dansçı arkadaşa hayranlığımı ayrıca belirtmek istiyorum. Kendisi resmen beni büyüledi...

Dekor çok özenli hazırlanmış ve ışık mükemmel kullanılmıştı.

Ne yapın edin mutlaka Devlet Opera ve Balesinin ÜÇ SİLAHŞÖRLER adlı bale gösterisine gidin...


Gösteri bittiğinde nerdeyse tüm salonun ayakta alkışlaması da sadece bizim değil herkesin çok beğendiğinin göstergesiydi.  

 Son olarak bir korkumu dile getirmek istiyorum. Geçen yıl Venedikte Bir Gece isimli operet'e gitmiş ve kelimenin tam anlamıyla büyülenmiştik. Bu yıl tekrar sahnelendiğini öğrenince birkez daha seyretmek için bilet aldık ve gittik. Ama oyuncular değişmişti ve bizim seyrettiğimiz gösterinin onda biri olamayacak, ruhsuz bir oyunla karşılaşmış ve hayalimizdeki güzelim oyunu mahvetmiştik. Umarım Üç Silahşörler'de aynı şeyi yaşamazsınız. 

Üç Silahşörler  ile ayrıntılı bilgi ve bilet almak için www.dobgm.gov.tr/ adresini kullanabilirsiniz... 

19 Mart 2010 Cuma

KADIN VE BEBEK


Bir bebek saflığında yaşamak hayatı...

Kadın olmanın en sevdiğim yanı, çocukların o saf enerjisini algılayabilme kapasitelerinin yüksek oluşu...

Hayatta rol yapmaya hiç gerek yok;

Sarılmak istediğinizde sarılın,
oynamaktan sıkıldığınızda ben artık oynamıyacağım gidiyorum deyin,
acıktığınızda yiyin, korktuğunuzda, üzgün olduğunuzda, sinirlendiğinizde ne hissediyorsanız öyle davranın,
bir de içinizde sadece varolmaktan kaynaklanan o sevgi pırıltısı gözlerinizden hiç eksik olmasın... 
Hepsi bu kadar...





10 Mart 2010 Çarşamba

ALTIN KURAL

Derin bir nefes alın ve yavaşça verin...

O nefesle birlikte içinizde korkuya dair ne varsa gönderin evrene...
Evren korkuya ne yapması gerektiğini çok iyi bilir.

Hayattaki her soru'nun / sorun'un cevabı bu... Sadece deneyin... Tüm ruhunuzu korku yerine sevgiyle doldurun...

O sevginin çok daha fazlası hemen size gelecek...

Korkularınızı yaşamak istemiyorsanız, tek yapmanız gereken artık onlardan korkmamak!


6 Mart 2010 Cumartesi

BEN KİMİM?

Ben Kimim?

Basit gibi  duruyor ama öyle değil. Hepinizin hayatında bu sorunun cevabını aradığı dönemler olmuştur. Bir kadın için çok daha anlamlı bence bu soru. Ya da başka bir deyişle bence kadınlar bu soruyu erkeklerden çok daha fazla soruyorlar kendilerine.  Bunun birçok sebebi var. 
 İlk olarak ilkel gibi görünse de doğum mucizesi bence. Bir kadın doğum denen mucizeyi ilk elden yaşar. Bunun nasıl bir duygu olduğunu, varlığın nasıl bedenlendiğini çook yakından gözlemler. İster istemez kadın bilincine bu bilgi yerleşiyor bence. Yaşam bir mucizedir. Varlık bir mucizedir. Tüm bunlar boşuna olamaz. Hayatımız boyunca çalışıp bir ev ve bir araba almak için gerçekleşmiş olabilir mi bu mucize? Bir kadın bunun yeterli olmadığını ruhunun derinlerinde bilir ve hisseder.
 Hayatın anlamını bulmak, ne için bedenlendiğimizi öğrenmek bir kadın için çok daha anlamlıdır. Bu soruların cevabını aradığının farkında olmaksızın her zaman gerçeği arar kadın.
 Ben sadece bir kadın, bir insan, bir varlık olarak soruyorum bu soruyu evrene! Niçin? Tüm bu yaşananlar Niçin? Bu varoluşun anlamı ne? Ne yapmam gerekiyor? Ben Kimim?
Sorularımı evrene gönderiyorum. Biliyorum ki yeterince sessiz olur ve dikkatlice dinlersem cevapları duyabilirim. Sizde sorularınızı gönderin. İçinizden sessiz çığlıklarla evrene gönderin tüm sorularınızı. Ve sessizce ve sabırla bekleyin cevapları. Mutlaka duyacaksınız...

3 Mart 2010 Çarşamba

KOCANIZ SİZİ ALDATIYOR MU?



Yaşasııın!!! Bahar geldi!!!

Dışarıda öyle güzel bir hava var ki... Ne kadar özlemişim ılık esen rüzgarın saçlarımı ve yüzümü okşamasını, eteğimi hafifçe havalandırıp bacaklarımın arasından kayıp gitmesini... Bahar'da kadın olmak ayrı bir güzel. Keşke her kadın bunu hissetse. İçimizdeki şu "ay götüm çok  mu büyük, göbeğim mi çıkmış ne, bacaklarım yamuk görünüyor mini giyince, zaten  selülitlerimde iyice arttı" seslerini  durdursak da rahat bir nefes alsak. Güneşi, rüzgarı, baharın getirdiği tüm güzel kokuları içimize doldursak...

 Hiç kimseye kendimizi beğendirmek zorunda değiliz. Üstelik erkek türünün hiçbir bireyine. Neden bir kadının kendini güzel hissetmesi bir erkeğin bunu onaylamasına bağlı olsun ki. Not vermek, değerlendirmek onların ne haddine. Fazla feminist bir söylem gibi duruyor ama hiç öyle bir derdim yok. Sadece somut olarak baksanız bile adamlar kıllı, estetik konusunda bizimle kıyaslanamayacak ölçüde şekilsiz vücutlu  varlıklar. Bir erkek size kazara g*t*nüzün büyük olduğunu söyler ya da ima ederse sakın bozulmayın, üzülmeyin. Sen kendi g*t*ne bak,  senin kıllı g*t*n benimkinden daha mı güzel deyin (içinizden de olsa).

Hayatları beğenilmek, onaylanmak üstünden geçen milyonlarca kadın var, farkında olmadan bizde bunun içinde buluyoruz kendimizi zaman zaman. Çünkü bu bakış açısı çocukluğumuzdan beri iliğimizin kemiğimizin içine işlemiş. İçimizden sürekli annemizin sesleri yükseliyor olmadık zamanlarda. Bazen sevgilimiz, bazen ailemizden, bazen de arkadaşlarımızdan biri konuşuyor o memnuniyetsiz, sürekli eleştiren sesi temsilen. Artık bunları durduralım, aşağılık komplekslerimizi toplayıp hep birlikte bir daha asla çıkamayacakları kadar derin bir çukura gömelim. Korkularımızı bahar rüzgarına bırakalım derin bir nefes alıp, uçup gitsinler... "Sevgilim acaba beni aldatıyor mu?"  aldatıyorsa o kaybeder bu senin özel ve değerli bir varlık olduğun gerçeğini değiştirmez. "Bu elbiseden göbeğim çıkıyor." Çıksın, boşver. Kurban olsun herkes o göbeğe:)

Yaşamak; hesapsızca, özgür, acaba'lar olmadan, yoksa'ları hiç düşünmeden, öylesine,sadece doğayı ve evrenin bize verdiği bu muhteşem bedeni hissederek...   Tüm varlığımız huzurla dolana kadar öylece durup yaşama karışmak...

Bu bahar sanki kendimi, bedenimi, kadınlığımı daha çok seviyorum. SİZ?

27 Şubat 2010 Cumartesi

YÜKSEK SESLE SEVİŞEN KOMŞULAR


İlk yazımın ne olacağına karar vermeye çalışıyorum günlerdir daha doğrusu gecelerdir. Ama bir türlü başaramıyordum.Çünkü düşüncelerim alt kattan gelen inleme sesleriyle bölünüyordu. Sonra aslında bunun bir işaret olduğuna karar verdim. Demek ki bunu yazmam gerekiyor diye düşündüm.


İlk duyduğumda ne düşüneceğimi şaşırmıştım bu sesler karşısında, gerçekten garip gelmişti. Acı mı çekiyor yoksa zevk mi alıyor anlayamadım. Sonra defalarca dinlemek zorunda kaldığım için kendi duygularım üzerinde rahatça gözlem yapma fırsatım oldu. Bir kadının böyle yüksek sesle ve uzun süre böğürmesi önce sinirlerimi bozdu, samimiyetsiz buldum. Acaba gerçekten zevk alıyor olsaydı bu kadar abartılı sesler çıkartırmıydı. Sonra sinirim yerini üzüntüye bıraktı. Çünkü o seslerin görünüşte zevkten ama içsel olarak ifade edilmemiş acılardan kaynaklandığını anladım. (Tabi bunu anlamamda yine kendileri yardımcı oldular. "Ne zaman evlenicez biz?" şeklinde sık sık tekrarlanan ve dinlemek zorunda olduğumuz tartışmaları ile...)
Haklı ya da haksız ifade edilmemiş bir kırgınlık ve kızgınlık sevişme sırasında ortaya çıkıyor. Peki ya böyle olmasaydı ya da ben yanlış tespitte bulundum diyelim ki gerçekten zevk alarak çılgınlar gibi sevişen  ve kimsenin onları duymasına aldırış etmeyen bir komşunuz varsa... "Aman maşallah bu akşam da pek mutlular, ne güzel..." diye birşey kaçımızın aklında geçer. Benim aklıma hemen gelmediğini itiraf ediyorum. Kendimizin yapıp zevk aldığı birşeyi başkası yapınca garip bulmak nasıl bir çelişkidir. Aşmam gereken ne kadar çok şey var, toplum ben farkında olmadan beynimin içini başka hangi kalıplarla doldurdu acaba?

Siz ne hissediyorsunuz sevişen insan sesleri duyunca?